Röportaj

09 Mayıs 2016, PazartesiTesbihin zaten kültürümüzde olduğunu, değer vermemiz gerektiğinin altını çizen, özel koleksiyon sahibi de olan Pala tesbih sahibi Hayrettin Yılmaz, ''Bu aşkı çeken bilir'' diyor koleksiyonerlere saygılarını sunuyor.    

Bu işe nasıl başladınız?

Kısaca kendimi tanıtarak başlayalım. 1975 Erzurum doğumluyum. İlk ve orta öğrenimimden sonra üniversiteyi yurtdışında okudum. Türkiye’ye geri döndüm ve kısa bir süre ortaokulda öğretmenlik yaptım. Romanya’da bir şirkette idarecilik yaptıktan sonra Türkiye’ye döndüm ve kuyumcu sektöründe işe başladım. Zamanla ben de tesbih merakı başladı. Taş diziler alıp tesbih yapıyordum. Komşulardan tesbihler alıyor, dizayn edip zevkime göre süslüyordum. Tesbihlerin sayısı artınca satmaya karar verdim. Sattıklarımın çok beğenildiğini fark ettim. Hatta sadece Cumartesi günleri 2 saat gezmekle ürünlerin hepsini bitiriyordum. Baktım biraz kabiliyetim var, yaptığım işler de beğeniliyor, tesbih işi yapmaya karar verdim. Sonuçta sevdiğim bir işti. Kısacası, 2008’den beri tesbih işiyle ilgileniyordum. 2011’de bu dükkânı açtım. Allah’a şükür kısa zamanda epey yol aldık. İmalat ve toptan alanında Türkiye’de tanınan bir firma olduk. 

Tornanızdan geçen tesbihlerde hangi malzemeleri kullanıyorsunuz?

Ürünlerimizde daha çok kehribar ve bakalit kehribar dediğimiz ürünleri kullanıyoruz. Ancak daha çok bakalit kehribar tercihimiz. Çünkü bakalit kehribar hem kendi üretimimiz hem de yapısında plastik yok. Yapay ürün olmasına rağmen kesinlikle plastik içermiyor. 1200 dereceye kadar bir sıcaklığa dayanıklıdır. Zamanla renk alıyor ve iyi ısıtıldığında koku veriyor. Doğal kehribarı da kullanıyoruz. Ama insanlar, çekim lezzeti ve kalitesinden dolayı daha çok bakalit kehribarı tercih ediyor. Zira doğal kehribar ciddî rakamlar tutuyor. Çünkü el işçiliği epey pahalı bir üründür. Ayrıca hazır alınan doğal kehribarda dahi şu sıralar ciddî sıkıntılar var. Çünkü Çin, orijinal kehribarı toplayıp onları presleyerek dünya piyasasına gerçek kehribar diye satıyor. Bu konuda temkinli davranıyoruz. Çünkü önceliğimiz güven ve kalitedir. Bundan vazgeçemeyiz. 

Bakalit kehribarından bahsedecek olursak...

Bakalit kehribar, kehribarların bütün özelliklerini taşır; renk alıyor, ısınınca koku veriyor. Tek farkı yapay olmasıdır. Plastik kullanmadan yapabilen 2 firma var. Bunlardan biri Katalin firması biri de Pala’dır. Çünkü çok zor bir formüle sahiptir. 

Bakalit kehribarı çalıştığımızda şunu fark ettik; tesbihi elinize aldığınızda çok hoş kadifemsi bir hissiyat parmaklarınızı sarıyor, elinizden bırakmak istemiyorsunuz. Eskiden sıkma kehribarlar satıyorduk. Yine revaçta, fakat biz bakalit kehribarı müşteriye sunduğumuzda, müşteri tamamen bakalite yöneldi. Hatta malzeme fiyatı o zaman çok pahalıydı. Sıkma kehribarın 2 katı fiyata satıyorduk. Müşteri ona rağmen bakaliti tercih ediyordu. Bakalit çok iyi tutulunca tamamen ona yöneldik. Şu anda bizde sıkma kehribar bulamazsınız.

Bakalit denmesinin sebebi ise, bu formülü ilk bulan adamın soyadıdır; Leo Hendrik Baekeland. Bir kısım insanlar buna katalin diyorlar.  Biz orijinal adını kullanıyor, kehribar diyoruz. Zira kehribara çok benziyor. Bakalit aynı zamanda tencere sapından tutun fren balatalarına ve buji kafalarına kadar ısıya ve ateşe dayanıklı birçok yerde kullanılıyor. Şu anda bu malzemenin en kalitelisini tesbihlerde kullanıyoruz. 

Tesbih nasıl yapılıyor? Hangi aşamalardan geçiyor?

Tesbih yapımı şu aşamalardan geçiyor: Malzeme bize kalıp veya çubuk olarak geliyor. Şekilsiz ürünler olduğundan firesini önceden hesaplıyoruz. En uygun şekilde şerit testerelerde kesiyoruz. Sonra onları tane boyutunda parçalıyoruz. Ardından deliyoruz. Zımparada şekil veriyoruz. Bunun ardından tornaya takıp bıçakla şekillendiriyoruz ve tekrar zımpara yapıyoruz. İpleri tek tek dizip cilaya gönderiyoruz. Cila bitince tekrar son halini alması için ipe diziyoruz.

Normal bir tesbih kaç günde çıkıyor?

Bir usta iyi bir tespih yapacaksa, işçiliğe bağlı olarak farklılık gösterebilir. Meselâ üstünde oymalar, çiçekler, desenler veya farklı figürler çalışacaksa süre uzar. Sade bir ürün yapayım, ama kusursuz olsun deniyorsa, yine de bir gün sürebilir. Şu anda meselâ 3 tane usta kadrosuyla günde 5 tane tesbih çıkartabiliyoruz. 

Her bir tesbih ustasından izler taşır. Peki, birbirinden farklı tespihlerinizin alâmet-i farikası nedir?

Tespihlerimizin alâmet-i farikası; bir usta imamesinden tepeliğine, durağına kadar kendi izlerini taşısın diye bir tarz oluşturur. O tarz da piyasada bilindiği için, o tesbihin, o ustaya ait olduğunu anlarsınız. Yeni ustalar da kendilerince değişik bir şey bulurlar. Fakat ustaların hepsi aynı ürünü yapsın, yine de onların kime ait olduğu anlaşılır. Usta, bıçak tutuşundan şekil verişine kadar karakterini yansıtır. Bunu tesbih sevdalıları iyi bilir, anlar.

Çok özel görüp de kendinize ayırdığınız tesbihler var mı?

Evet, var. Koleksiyonumda oltu da var, kehribar var. Tabiî ki en çok bakalit var. Doğal kehribar var. Şu an aklıma gelmeyen bir çok doğal ve yapay taşlı tesbih var. Ama koleksiyonumda dikkat ettiğim tek şey var;  ürünün değerli olması gerekiyor. Zaman geçtikçe kıymet kazanan ürünler olmalı. Bu yüzden plastik içeren ürünler almıyorum.

Türkiye’de tesbihçiliğin geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Net bir şekilde söyleyeyim, insanlar dürüst ve işin hakkını vererek çalıştığı zaman tesbih piyasasının önü çok açık. İnsanlar gün geçtikçe tesbihe daha çok merak sarıyor çünkü. Zaten kültürümüzde de var. Buna değer vermemiz gerektiğini düşünüyorum. 

Özellikle tesbihçilik piyasasını eski katalin ve bakalit kehribarını çalışmaya dâvet ediyorum. Zira diğer piyasadaki ürünler (sıkma kehribar gibi) yapısında plastik olduğundan kanserojendir. Kendilerinin ve tesbih çekenlerin sağlığıyla oynamasınlar diyorum. Konuyla ilgili kısa bir diyaloğu burada zikretmek isterim: Bir tesbih ustası benden bakalit malzeme istemişti. Fiyatını söyledim. Biraz pahalı, dedi. Neden pahalı diyorsunuz, dedim. O, sıkma kehribar daha ucuz, dedi. (Meselâ sıkma kehribarın kilosunun 125 Dolar, bakalitin kilosunun 250 Dolar olduğunu düşünürsek.) Ben de hayır, dedim. Sıkma kehribar daha pahalı. Usta şaşırdı. Çünkü o rakamlara bakıyordu. Ona anlattım. Ustam; sıkma kehribar plastikten yapılıyor. Kilo maliyeti 5 Dolar. Bakalit kehribarının yapısında plastik yok, maliyeti ise 200 Dolar. Sence hangisi daha pahalı, diye sordum. Usta düşündü, düşündü. Sonra şu enteresan cevabı verdi: “Ne yapayım herkes onu istiyor. Plastik milastik önemli değil.” Ona, sen satmasan ya da yapmasan kimse onu istemeyecek. Ben iki yıldır satmıyorum ve müşterime durumu izah ediyorum. Müşteri çok memnun olup bana teşekkür ederek, beni aldatılmaktan kurtardın, diyor. Ben bu güveni paraya değişmem, siz de değişmeyin, dedim. Ancak usta, sıkma kehribarı kimde bulabilirim, diye sorup dükkânımdan ayrıldı. Bu diyalog durumu özetlemektedir. Ama ben umudumu kesmiyorum, zira çok dürüst ustalarımız da var. Onları da bu vesileyle tebrik ediyorum. 

Neden e-ticaret ve neden tesbih?

E-ticaret yapmamızdaki sebep, iletişim kolaylığı. Çünkü Türkiye’nin her yerine tanıtım yapabiliyor, insanlara ulaşabiliyorsunuz. 

Bir Çin malı furyası var. Sizi de etkiledi mi?

Zaten bizim kategori o gruba girmiyor. Biz tamamen el işçiliği yapıyoruz. Tesbih çeken insan, el işçiliğini çektiğinde o lezzeti hiçbir şeyden alamaz. 

Tesbih sevdalılarına ne söylemek istersiniz?

Özellikle bakalitle tanışsınlar. Eskiler bakalitle çok haşır neşir idi. Bakalit çok değerli ve çok hoşlanacakları bir ürün. Gerekirse bakalit malzemeyi alıp ustaya yaptırsınlar. Çekim lezzetini gördükten sonra bana hak verecekler. Tesbih sevenlerin birçok merakı var. Birçok tesbih türü var. İnsanların bu ilgisini bildikleri için, son zamanlarda Hindistan katalin döktü. Mısır bu işle uğraşmaya başladı. Sıkma kehribar döktüler. Çin de katalin dökmeye başladı. Onun dışında tesbih severlere şunu da söylesek iyi olur; yeni sıkma kehribarları bir test ettirsinler. Renk alması onun içinde plastik olmadığını göstermez. İçine kattıkları kimyasaldan dolayı renk alıyor. Sıkma kehribar alacaksa içinde plastik olmayanını alsınlar. Bakalit olabilir, eski sıkma veya eski katalin de alabilirler. Yeni ürünlerin ise tamamı plastik içerir. 

Test konusuna da değinmek istiyorum. Bu ürünleri test ediyorlar. Simikron denilen test var, ancak tamamen belirleyici değildir. Bu malzeme sadece temizlik malzemesidir. Belirleyici olan en büyük test fırın ısısıdır. Ürünün yapısında plastik yoksa  1000-1200 dereceye de çıksa erimeyecektir. Tahriş olur, çatlar. Üstü kömür yanığı gibi olur, ama erimez. Başka bir test daha var o da bir kimyasaldır. Malzemeyi içine atınca yapısında plastik varsa ürünü parçalayıp hamur gibi eritir.

Bu aşkı çeken bilir diyorum ve saygılarımı sunuyorum.

RÖPORTAJ: MUSA AYDIN

Top